Sayfalar

26 Haziran 2013 Çarşamba

Bizler hayatın onursuz fahişeleriyiz..

Denizaltılarda nefes alamazsın. koskoca bir suyun içinde, bir kapsül gibi yüzmekten farksızdır. denizaltılarda düşünemezsin mutluluğu, küçük bir kümes gibi. sadece dedikodular ve anılar vardır, kısa muhabbetler.. denizaltılar aykırıdır özgürlüğe, bu hayattaki diğer kısıtlar gibi...

küçüçük bir kapsülün içinde, koca bir hayatın içinde yüzüyoruz. çıkışlar yok, hayat yok dışarısı için. çünkü para yok. para olmayınca bi bokta yok. en azından bize öğretilen bu. öğrenmek ve inanmak istediğimiz bu. çünkü bizden öncekiler böyle istedi.



Bizler hayatın onursuz fahişeleriyiz.
sikilmekten ve para için yaşamaktan zevk alan kafataslarımız var.
kapsüller içinde hazır yemekler yiyip
hazır paralar arıyoruz.
günlük zevkler uğruna hislerimizi köreltiyoruz
ailelerimizi yıkıyoruz. ufacık hisler uğruna.
sevdiğin insanlarla vakit geçirmek yerine açgözümü doyuruyoruz.
hislerimiz her zaman açlar. sadece yanlış fikirlerle yön buluyorlar.

Bizler için hazırlanan evlerde yaşayıp,
dünyada bize ayrılan sınırların dışına çıkmıyoruz.
çevremizin bize bıraktığı kültür denen dayatmalarla tecavüze uğruyor zihinlerimiz.
bizler kendi hayatlarımızı değil, çevremize bıraktığımız izlenimleri takip ediyoruz
çünkü bizler yeterince özgür hissetmiyoruz. korkuyoruz
sanki korkmamız fısıldanmış, hemde daha doğarken...

Aptalca bişeyler yapıp eğlenmeye cesaret bile edemiyoruz
cesareti olan bedenleri aşağılayıp atıyoruz toplumdan
çünkü bizler bu dünyanın dans edip yiyen fahişeleriyiz...

Kolay sevgiler peşinde koşmaktan, sanal sekslerden zevk alıyoruz
pornolar izliyoruz, çünkü sevişmekten bile korkuyoruz.
yürümek yerine koşmak yerine, dört nala giden arabalarımız var.
konuşurken dokunmak yerine sosyalmedyamız var.
anlamak düşünmek yerine ezberleyip hissetmeyen ruhlarımız var
ruhlarımızı sikmeyi seviyoruz, bizler tecavüzü seviyoruz
hergün kendimizi sikiyoruz zorla yada değil.
bizler şevişkeniz..

Öpüşmekten bile korkuyoruz, hissetmekten
ağlamaktan korkuyoruz, güçsüz kalmaktan
çünkü bizler hissetmekten korkuyoruz...

Kaderlerimize inanıyoruz. kader nedir bilir misin? sen birşeyler yaparsın bir başkası başka birşey ve diğerleri herkes birşeyler yapar. sen bunları ya görür ya görmezsin ama bazen yollarınız kesişir. dört farklı yönlü bir yolda diğer iki yol senden önce kapatıldıysa, zamanlaman yanlıştır. ve kaderin diğer iki seçenektir. zamanın birer sikertmesi sadece.

Peki ya Tanrı? ne kadar adil doğduğumaza bağlı. öyle sikilmiş bir sokakta öyle bir kapsülün içinde doğarsın ki bazen. doğuştan birer fahişesindir. hayat eline sıfırı bırakır, sana yol göstericek bir harita yoktur. düşünceler ve yönler tarif edilince bir sonuca varabilir, haritalar gibidir; eğer bir yolda hiç bir ipucun yoksa hedefini nasıl bulabilirsin.. bizler şanslı doğabiliriz, elimizde ipuçları olabilir peki ya diğerleri...

Dokunmaktan-Hissetmekten-Sevişmekten-Sevgiden-Yardımlaşmaktan-Düşünmekten-Ağlamaktan-İzlemekten-Koşmaktan-Nefes almaktan-Farklı şeylerden-Kurtarılmaktan-Öpmekten-Bir tene dokunmaktan bile korkuyoruz...

Çünkü bizler bu dünyanın fahişeleriyiz. hayatta ki hazır düşüncelerde bizim pezevengimiz...

Tanrım nerdesin ha...






25 Haziran 2013 Salı

Hiç güneşli bir günde yağan yağmuru gördün mü sen ?

Uzun zaman önce bir ses duymuştum. yaşıyordum sanki. bazenleride olsa yaşıyordum amk. biri uzun zaman önce demişti; fırtınadan önce sessizlik vardır. bazı anlar çok sessizdi, o kadar sessizdiki korkudan kıpırdamıyordum bile. birinin gelip azına sıçmasını beklemek gibiydi. sonrasında sıçıyorlardı zaten, ve sen üzerine sifonu çekiyordun. lağamlarda çürüyordu düşüncelerin. kokuyordun o kadar batmıştın, çünkü korkuyordun fısıltılarını yaşamaktan...  
http://fizy.com/song/travis-sing/2b3d1r

Fırtına bazen gelip duruyordu öylece.
bittiğinde ise, güneşli bir günde yağmur yağacak gibi olurdu.
bilmiyorum; hiç güneşli bir günde yağan yağmuru gördün mü sen?
söyleyemediğin şeyler için hep biraz geç olmuştur.
peki neden fırtınadan sonraki güneşli bir günde;
yağmur için bu kadar erken oluyor ?
çünkü sen hayatın kötü çocuğusun
tanrı seni kutsamamış.
biliyorsun, bir gün tanrı bizi özgür bırakacak
ama o an ona ait ruhu geri alacak
sense beslediğin çürümüş bedenine kalacaksın
yaşadıkların ve korkudan yaşayamadıklarınla toprağa ait olacaksın... 
... 

Neden bu dünyanın dinleyen bir insanı olasın ki. dinlemekten, boyun eğmekten fazlası var burda. aslında sende usandın, bıktın biraz biraz.. dinlenmediğin bir dünyada yaşıyorsun, umursanmadığın. ve birileri süzülüyor herşeye rağmen, kaçabiliyor buradan; sistemlerden kaçabiliyor hani.

Peri masalı ve fantezi rüyaların var
bilinç altının sana sikertmeleri bunlar.
gerçek dünyanın altında bir rüya yaşıyorsun anca..
ve bazenleri paramparça oluyorsun
kafandaki huzuru kaybediyorsun
dinlenmediğin bir dünyada yaşıyorsun
kendini dinliyorsun sadece..
öyle olmalı aslında zaten
kimse bir diğerini dinlememeli de zaten,
günlerce sürecek bu yolcuğunda.
sen kendini dinleyip hayata fısıldamalısın sadece...
özgürlük bundan sonra başlıyor...   

24 Haziran 2013 Pazartesi

Unutulmıcak bişey var sanırım; hayat şimdiden başlıyor..

Nerde ve kiminle olmak istiyoruz. Yaşamın içinde nasıl bir kutunun içinde kalmak istiyoruz… basit ama zor sorular çevrelemiş dört bir yanı. Nereye gideceğim ne  yapacağım nasıl dönecek bu çember etrafımda. Sorular ve onlara eşlik eden düşünceler...
Sanki bir duvarın içine hapsolmuşum, kafamın içine sıkışmış hayatım. Sonrasını düşünmek istemiyorum diyorum ve her an sonrasını düşünüyorum. Peki ya şimdi ne olacak. İlerisi için ne yapacağım. Bunu yapabilmek için yanımda ne bulacağım.
Hayatta yaptığım hiçbir şeyden pişman olmama gibi bir hobim var. Öyle motive ediyorum kendimi. Sonrasında o kadar garip bir acı hissediyorum ki kafamın içinde; çiviler çakılıyor dünyama, tam kafama.


Yaptığım onca şeye rağmen sanki her şey bir karmaşa içinde. Yavaş yavaş boğuluyorum çaktırmıyorum ama hiç burada olmak istemedim. Bu okulu istemedim, bu bölümü istemedim demek aklımın bir köşesinde duruyor. Ben bana sistemin verdiğini değil benim hayattan alabildiğim şeyleri severek yaşadım, belki bundandır bu düşünceler. Bi gün yazarlık yapacağıma inanarak değiştirmeye çabalıyorum şuan ki düzeni.. ve belki bir radyo programı sunarım bir köşede. Biraz bir şeyler mırıldanırım okuyuculara, dinleyenlere.. sonrasında uzaklara kaçarım biraz param olunca. Gezip tozarım dünyayı. Hiç olmamış fotoğraflar çekerim kendi penceremden. Hiç dokunulmamış hayatlara belki biraz ışık tutarım bu dünyada, ayın bile ışığını geceden çektiği bir anda.

Bir köşede içerim biraz yalnızca, dünyanın bir köşesinde o gün gördüklerimi kağıda dökerim belki biraz. Dışarıdan hafif bir ışık sızar içeri ben yazarken, bir tene dokunurum her köşemde usulca…

Gel gidelim ruhum, belki yeni bir şeylere kendimiz olarak sarılır ve biraz daha yazarız düşünceleri yaprak yaprak kağıtlara bahar misali, kelimelerden pastel pastel hayatlar çizeriz belki senle..

Tanrı bile korkar belki bu hayattan.
Tanrı bile göz yaşlarını koyar belki yazılanlara.
Çok uzakta bir kadın gözyaşlarını akıtır yazdıklarıma.
Bir adam belki vazgeçer bugün ölmekten.
Belki adam olacak bir çocuk yönünü bulur sayfaların yapraklarında..
Bir kadın bir hayale dalar da çıkamaz. Belki boğulur içinde bir yerlerde…

Sadece düşündüm, kafamın içinde yüksekçe bir sesle. Hayatın parçalarını lokma lokma tadarım umuduna mürekkepler tüketirim yaprak yaprak sayfalarda. Sıradaki nefes için o kadar umutsuz değilim, sadece düşünceler denizindeyim. Dalga dalga esmiş kafama her şey.. sahiller boyunca gezmek istedim. Uçurtmam farklı şehirlere dolaşsın istedim..

O kadar çok kendim kalabilmek istedim ki bu hayattan. Hayat geçen zamanı affetmez. 'Burada mı olmak istiyorsun yoksa orada mı' seçmek için çok zamanın yok.


Geleceği kazanabilirsin, ama unutulmıcak bişey var sanırım; hayat şimdiden başlıyor…

19 Haziran 2013 Çarşamba

uyku tulumları gibi tek kişilik uykular; -insan nasıl konuşur ki kendisiyle..-

dudakları kurumuş
çizgisi kaybolmuş bir yolda
yağmurlar yağıyor gecenin karanlığına
nefes almak bile zor
düşünmek sadece -bir an-
filmin sonrası yok.
yüzündeki gülümsemeler parça parça
hiç bir an diyerine ait değil...
hayata bak..

okyanustan düşünceler yapmış kendine
yağmurlar yağıyor sanki içine içine
tutamıyor damlaları
tutamıyor düşünceleri
gözlerini kısamıyor..
arkasına bakmadan hareket dahi edemiyor hani
sarıp sarmalanmış tüm prinçleri
-al beni hayat-
götür yukarlara...

yalanlar söylenmiyor
gözler yalan kaldırmıyor nicedir..
ağlasam bi an; sesim duyulur mu mısralarımda
dokunulabilir mi gözyaşlarına ?
elleriyle...

bilmezdim kelimelerin kifayetsiz olduğunu..
bir yer var, biliyorum;
her şeyi söylemek mümkün
epeyce yaklaşmışım
duyuyorum..
anlatamıyorum...

öyle bir havada gelir ki bazen kelimeler
yutkunamazsın tane tane..
düşüncelerinin başucunda durur bazı dokunuşlar
insana ruhlar dolusu haz veren -an-lar sarar havayı
martıların sesleri duyulur iki deniz arasında
bir sahilden çözülüp gitmek istemek vakti...

dili çözülmüş gecelerin
gölgeler derine derine kaçıyor
dalıyor günün gözlerine
gözler yalan söylemiyor...

bir korku verir sessizlik insana
geceler öyle sessiz
uyku tulumları gibi tek kişilik uykular;
insan nasıl konuşur ki kendisiyle
epeyce yaklaşmışım
duyuyorum
anlatamıyorum...




17 Haziran 2013 Pazartesi

#duranadam

#duranadam
Bir adam duruyor sadece
sokak lambaları aydınlatıyor geceyi
bir duruşla toplanıyor bir halk 
tane tane etrafına doluyor.

bildikleri dünyadan geriye birşey kalmamış sanki
sistemler başarısız olmuş
kurallar kontrol edilemez halde
yozlaşmış diktatörler sonsuzluk tahtında şaraplarını yudumluyor
hocalar, hacılar, vekiller, diktatörler, başkanlar yalancı olmuş 
düşünmez olmuş
sorgulamaz...
sokakların sesi duyrulmaz halde;
bir adam durmuş sadece 
duranadam durmuş.
bi çare.

Üzgünüm bu gece diğer 18 gün gibi. bu kimsenin işi değil sanki di mi?. insanlara hükmetmek yada boyun eğdirmek...

Müslüman, yahudi, hristiyan, ataist, zenci, beyaz nede diğerleri... sadece barış istersin sen, insan! karşındakine tutunmak, yardım etmek, beraber özgürce yaşamak. insanların yapısı böyledir ama bazı hırslar bunları köreltir. ne yazıktır o insana...

Biz birbirlerimiz mutluluğu için yaşamayı isteriz, kötülük için var olmuş felan değiliz. hor görmek, nefret etmek istemeyiz. susmak, susturmak değildir isteğimiz biz insanız dinlemek anlamak isteriz. birbirimizden nefret etmek ve hor görmek istemeyiz. dünyada herkese yetecek yer var. yaşam biçimimiz özgürce ve güzel görünebilir ama biz yolu kaybettik. her şeyin aydınlık içinde olduğu dünyada kaybettik hemde.

Açgözlülük insanların ruhunu zehirledi. dünyayı bir nefretle çevreledi. hepimizi penguen adımlarıyla kan ve sefaletin içine sürükledi sadece. ve biz bunu hep reddettik. unuttuk, yok saydık. haber bile yapmadık bazen...

Belki hızımızı artırdık, aklımızın alabildiğine değiştirdik dünyayı daha farklı yaşamlar daha güzel dünyanın hayalini kuraraktan, şimdi bunun tutsağı olduk. aklımızın oyununda bir tutsak olduk. bilgiler bizi alaycı yaptı; zekamız katılaştı, acımasız bir hal aldık.

Çok fazla düşünüyoruz ama çok az hissediyoruz. zekadan çok iyilik ve insanlığa muhtaç olduk. bunu biz yaptık. bu değerler olmadan bir an sadece düşünün; hayat korkunç olur, herşeyimizi ama herşeyimizi yitiririz. evrensel kardeşliği oluşturmak ve hepimizin birleşmesini sağlamaktı amaç. bu amaçlar satılık düşüncelere bıraktı yerini. milyonlarca acı çeken insan, çocuk, kadın, erkek suçsuz insanları hapse atan işkence eden bir sistemin kurbanları her yerde.

Korkmayın sakın. mücadele ettiğiniz doğru olduğunu hissettiğiniz o şeylerden korkmayın. insanlığın üstüne çöken bela, vahşi bir hırsın, insanlığın gelişmesinden korkanların duyduğu acının bir sonucu sadece. diktatörler bir gün ölecektir ve halktan aldıkları o güç, yine halkın eline geçecektir. nefret etmeyin! sadece sevilmeyenler nefret ederler. sevilmeyenler ve doğaya aykırı olanlar. öyleyse demokrasi adına bu gücümüzü kullanalım ve susmayalım. birleşelim. yeni bir ülke için yeni bir dünya için savaşalım, insanca bir dünya için.

Diktatörler sözlerini tutmazlar. kendilerini özgürleştirirler ama halkı esarete mahkum ederler. en azından özgür olduklarını sanmalarını sağlarlar. bu sözleri tutmak için birleşelim, insanlık için birleşelim. dünyayı özgürleştirmek için birlik olalım, sınırlar olmadan yaşayabilmek için. hırstan, nefretten ve hoşgörüsüzlükten kendimizi arındırmak için. 

Özgür bir dünya için! insanlık için! gecelecek için birleşelim... ve bu düzene artık; DUR diyelim.





16 Haziran 2013 Pazar

al beni hayat-uçur yukarlara-

Sarıp sarmalanmış tüm pirinçleri
gece olmuş karanlık sarmış dört bi yanı
uyku tutmamış adamı.
koca bir şehir uykuya dalmış,
mışıl mışıl.

sokak lambaları yol gösteriyor şehrin sokaklarına
farketmek zorlaşmış gözlerini
kısmış iyice...
sokak lambaları yol gösteriyor şehrin insanlarına.
sigara acı veriyor
alkol bedeni sarsıyor.
düşünceler damla damla olmuş
sanki yağmurlar yağıyor serin yaz akşamında.
yukarılara bir yerlere gidiyor dumanlar
düşünceler kafaya gidiyor
fikirler çakılıyor kafalara
al bunu da yaz diyor bir bakış
al beni de sar diyor yalnız bir kadın
bir göz yaşı kendini saklıyor yağacak yağmura
yağmur damlalarına karışıp kaybolurum umuduna.

hayata bak
gözler yalan söylemez derler
bedenler seyirci kalmaz derler
ruhlar acır, bedenler yinede tutsak eder derler
hayata bak
bir köşede bir kadın ağlar
şehir onursuzca onu yargılar.
bir kadın doğmamış çocuğuna ağlar
kürtaj mesele olur. kadın ağlar. çocuk ağlar
o an; tanrı bile göz yaşlarını katar bu onursuzluğa
yağmur yağar
gece uzar
hayata bak.
bir adam aşk kokan baharları geride bırakıp
kalır yalnızlığına. bir başına onursuzluğa kalır.
bir çocuk kısar gözlerini
gözleri yalan söylemez bir çocuğun
dolar tane tane damlalar
seyirci gibi filmi seyrederler bir köşeden
sarıp sarmalanıcak prinçler gibi
sarmalanmayı beklerler...

gözler yalan söylemez derler
hayata bak.
bazen bir masal anlatır
bazen bir tiyatro
bazen bir hüzün bırakır
bazen bir özlem
bazen bir sitem
bazen bir gözyaşı
bir çocuk
bir hayat
hayata bak.

serin bir yaz akşamında
iki deniz arasında kalmış sanki şehir
yağmurlar yağıyor onursuzluğa
geceler uzuyor
uykular kaçıyor düşünceler uğruna
sarıp sarmalanmamış bedenler üşüyor yatakta
bir aç, bir toku doyuruyor
hayata bak.

bir güçlü bir güçsüzü eziyor
hayata bak.

uzaklara götür beni hayat
uçur yukarlara
gözlerim değmesin yaşananlara
utanan bir çocuk gibi, saklanıyorum bir köşede
hayata bak.

aşkın bile sözleri yok bu gecelerde
hayatın kelimeleri kayıp
onur yok
vicdan yok
ölümlere seyirciler çok
riskler çok
hayata bak.

bir tiyatro oynuyorum.
belki biraz mizah yapıyorum bu oyunda
al beni hayat
sar beni
uçur yukarılara
sende farkındasın
çok zor...



14 Haziran 2013 Cuma

-Ben seninim, daha önce kimsenin olmamışım gibi-

İşte şansın diye söze başladı zaman
Ne istiyorsan onu veriyorum.

Ne istiyorsan anlatmak için,
Ne istiyorsan onu veriyorum.

Yüzünü görmek için bir şans veriyorum
Ne zamandır böyle ki zaman ?

Olduğundan beri durmuş bir saat
Duvara çakılmış bir çiviyle
Asılı duruyor.
Sanki ölmüşçesine bekler her an,
Zaman akmaz
Akamaz o an.

Öncesinden çok daha farklı görüyor
Sigaranın tadı bile farklı,
Günün sonu farklı,
Rüzgar farklı,
Beden farklı soluyor havayı
Bazı anlar nefes almak bile zor…

Korkuyla donmuş bedeni
Gözlerinde zor bir bakış
Yokluğunda zor ayakta durmak
Nefes almak gibi o an…

Aşka sığmaz dokunuşlar, bakışlar
Kelimelere sığmaz bi zaman.

İstemezse kurtaramaz kendini,
O onun, daha önce kimsenin olmamış gibi

Geçtiğin yüzlerce sokak,
Ardından yoluna düşen bir ten
Onun senin narin cildine dokunuşu
Her gün seni arayan bakışlar
Kelimelerin dışında, anlatılamaz bir biçimde var oluyor…

Kayıp olma,
Bitecek olma,

Ben seninim, daha önce kimsenin olmamışım gibi
Daha önce hiç sahip olunmamış gibi…

11 Haziran 2013 Salı

Saatler gösteriyor: ‘ vazgeçmek zamanı bu…'

Yanına gelmese
Elini tutmasa bir daha..
Sesini duymasa
Dokunmasa parmak uçlarıyla bir daha..
Yüzüne bakmasa
Sarılmasa hiç..

Gitse unutur mu. Unutulur mu
Sözler, kelimeler unutulur mu…

Caddeler ve sokaklar boyunca izini bırakmış
Ceza gibi taşınmaz bir hal.
Suçlamak yakışmaz ki ardından bıraktıklarını
Bir beden bilir geriye kalanı,
Bir ruh, bir dudaklar bilir…

İnişler ve çıkışlar, kendinden kaçışlar, içindeki dönüşler
Şarkılar, hüsranlar, acılar
Bıraktığı şekilde karanlık bir gecedeki duruşlar
Zor olsa da bir dönüş
Umudu kucağında diz çökmüş pencere kenarında bekleyişler…

Bulutlarla toprak arasında koca bir dünya
Nerelere koşsan.. nerelere saklansan.. nerelerde ağlasan..
Bir şehrin penceresinden bakıyor
Zor olsa da titreyen eliyle sigarasını yakıyor
Bir yerlerde sarılırım görürüm umuduna.

Gülüşünü sevdiğini bilmesini istedi sadece
Sarılmak ve sadece acılarını çalıp götürmek…

Yalnız olduğunda kırılan bir beden
Göz yaşları akar gecenin gözlerinden,
Yeterince güçlü değilmiş gibi
Gittiğinde iyi hissetmeyen
Geriye kalan,
Kırılan bir beden…

Kendine bırakılmış, her şey gri gibi gözüküyor
Etrafta farkına varabileceği bir ren yok.

Ayık kalmaya çalışıyor
Ölüyormuş gibi
Ve artık farkında
‘’Bir gün artık çok geç’’  her zaman olduğu gibi
Vadesi dolmuş hayaller..
Neden ayık kalmaya çalışıyor ki burada ölürken
Neden ?

Bedeni kandırmak için sattığı ruhu solmuş artık
Vazgeçmek…
Sadece gitmek…
Hayatı biraz daha hissetmek için;

Saatler gösteriyor: ‘ vazgeçmek zamanı bu…'

10 Haziran 2013 Pazartesi

Öylesine yalnız bir günki; var olmamalı…



Sigaranın dumanı sarmış geceyi
Bazı geceler buğuludur
Sigaranın külleri rüzgara karışır
Fikirlerle, anılarla uçar küller…

Şehirde hayat uyurken,
Senin tüm sorunların ayaktadır.
Düşünceler uyumazlar
Onlar en çok da yalnızken yaşar..



Bir kadın,  yağmurlu bir geceyi adımlıyor
Makyajı akmış,
Göz yaşları yargılıyor hayatı.
Ağlamasını durdurmak için caddeler boyu yürüyor
Fakat hiçbir zaman yön değiştirmicek gibi geçen bir düşünce,
Kafasına çiviler çakıyor.
Hep ordayım tam aklının içinde
Ruhundayım; diye fısıldıyor..

Rüzgar saçlarını karıştırmış
Yağmur tüm sıcak düşünceleri söndürmeye çabalıyor.
Ondan önce dünyanın yine şarap dolu olduğunu biliyordu
Fakat ayıkken gidecek bir yer yok gibi şimdi,
Unutmak dolu bir arzu…
Göz yaşları her çabasında düşüyor
Onun bütün kelimeleri,
Şimdi bıraktığı acılar sadece.
Ona hiçbir zaman ihtiyacı olmadığını tekrarlıyor adımlar boyunca
Aptal yerine koyuyor kendini
Kandırmaya çabalıyor
Zoraki bir direnişe yolculuk yapar gibi
Yalnız geçmeyen anlar silsilesi...

Kalbi donmuş bir halde
Ama o şimdi bile bir sokakta,
Her gün adımlanan bu caddelerde.
Sigarasının dumanı her yerde
Kelimeleri bedeninde
Dudakları ruhunda
Anılar bir bankta, bir cafe de, bir caddede…

Sanırım sonsuza kadar ağlayan oldu gözlerinde
Konuşmak yok, dokunmak yok, bakmak yok
Gölgeler kalbinin renklerini gizliyor
Gece, korkuları için siyah göz yaşları damlıyor…

Öylesine yalnız bir günki
Hayatının en yalnız günü…

Yasaklanmış olmalı dudaklar
Mühürlenmiş bakışlar…

Öylesine yalnız bir günki
Var olmamalı…