Sayfalar

30 Mayıs 2014 Cuma

Dağılırdık köşelerimize

onları yalnız yapanlarla
kaybettikleriyle
ve vazgeçemedikleriyle dolu
kafası karışmış bir sürü gerzek.
sağ ayak parmağından
sol omuz başına kadar gerzek.

hiç bu kadar aptalı
bir arada görmediniz.
sonuçta hepsi ölecek
herhal de ölecekler
yavaş yavaş
hepsi de acı çekmeyi severler
ve hepsi de nefret ederler.

teslim olurlar
olmayı isterler
sarhoşturlar.

ölümü gecenin içine yürüten
ahmet altan gibi
beşinci mevsime inananlar.
ölümden kurtulmak için değil de
harbiden ölmek için yaşayanlar,
yalnız bir opera gibi ölenler
çıplak ve sahici yaşayanlar
ölü kelebekler
toy yaşlar
yolun bitmediği yazılar
arasında kaybolan bir sürü düşünce.

düşünmekten şimdiyi bile
yaşayamayanlar,
hayatı anlayanlar hep mi
cezalandırılır sorusu eşliğinde
spot ışıkları çarpar yüzümüze.

çıkmaz bir sokağa benzeyen
avare anılarımız varken,
hepimiz sert rüzgarlardan
daha güçlü olmak istiyorduk.

şarkının bir yüzünü dinlerken
hayallerimize dalardık,
kaçımız kurtuldu bilmiyorum.
sevişmenin derinliğimizden
çıkmamıza yardım edeceğini umduğumuz
gecelerin ardından dağılırdık köşelerimize...

Murathan Mungan'ın bir yazısı eşliğinde bitireceğim yazıyı:




karşımıza erken çıkmış insanları yolun dışına sürerken
bir gün geri dönüp, onu deliler gibi arayacağımızı
hiç hesaba katıyor muyuz?
hayat her zaman cömert davranmaz bize.
tersine, çoğu kez zalimdir.
her zaman aynı fırsatları sunmaz
toyluk zamanlarını ödetir.
hoyratça kullandığımız arkadaşlıkların,
eskitmeden yıprattığımız dostlukların,
savurganca harcadığımız aşkların hazin hatırasıyla
yapayalnız kalırız bir gün...
ve bir akşam üstü yanımızda kimsecikler olmaz;
ya da olması gerekenler yanımızdakiler değildir...




21 Mayıs 2014 Çarşamba

Sürünmeyin sakın! şarap olursunuz, içerler sizi; bitersiniz.

Ortak bir olgu ve hareket arayışındayız. bulamadığımızda veya geç kaldığımızda birbirimizden kopuyoruz. herkesle bir olgu arayışına girişmek kendi içinde bir yolda kalmak gibi. yol için seçenekler artıkça kendine ayit olan yollardan çıkıyorsun.

hiç var olmaması gereken anlarda ve yanlış duraklarda duruyor, geçen zamana değil kendine sitem ediyorsun. bu oyunu tekrarlamaksa farklı bir saçmalık kendi adına.

bildiğin erken boşalmak gibi,
işte yolda kalmak böyle bir şey.

bazense zamanı ıskalarsın
ertelemek, geç kalmak yada erken bulunma hali zaman adına.
7 gibi boşalırsan
gerçekten erkendir.
00:00 oldukça geç boşalmaktır
bir zamanı iyi tutturmak var ki
yaşadığın veya yaşacağın hazzı
on ikiden vurmak diye buna diyorlar.

insanın sabahlara kadar
programlar yapası geliyor bazen,
ve bazen tüm o planlara geç kalıyorsun.

bazen biraz da şansım olsa diyorsun da
ona bile geç kalıyorsun,
bazen zamana bırakıyorsun
olmuyor amkoyim afedersiniz.

küçükken de planlar yapardım,
o zamanlar cinselliği tanımıyordum
ama küçüktüm
küçük planlardı
küçüktü o zamanlar
her şey büyüktü,
hayallerimizi büyük tutmamız söylendi
aklından bir sayı tut dendiğinde büyük tutardık
her şeye inat
sonra 'şimdi bırak' derlerdi.
o zamanlardan kalma bir alışkanlık sanki
bırakıyorum bende bazen
ne olacaksa olsun diye.

bırakınca olmuyor.
bırakmayın
olsun.

sürünmeyin sakın
şarap olursunuz,
içerler sizi
bitersiniz.
zevkle içerler,
sıçarlar sonra
en son
sifonu da çekerler
bitersiniz.

bırakın onu bunu da
şarap için.
siz için.

bana da koyun.

iyi geceler. 

17 Mayıs 2014 Cumartesi

farkında olmak

ilk defa evet deyip karar aldığımda nelere mal olabileceği hakkında hiç bir düşüncem yoktu. karar almak bir -evet- kadar basitti. neyin yolunuza çıkabileceği veya nereye gitmek isteyeceğiniz üzerine bahislere girmiyorsunuz.

yirmi iki yaşındayım henüz. ufaklara göre uzun bir zaman parçası. her hamleniz sizden bir zamanı çalıp bedellerini size ödetir. nasıl mutlu olabileceğinizi söyleyemeyeceği gibi mutsuz olabileceğiniz hakkında da sizi uyarmaz.

hayatımın her anında anlık kararlar verdim. çünkü hayat da hiç bir an, nelerin çıkabileceğini tahmin bile edemiyorsunuz.  düşünmek için kendime bir zaman tanımadım çoğu defa. farkettiğim ve paylaşmak istediğim bir şey var eğer ilk seferinde düşünmek için sakındığınız dakikalar, saatler ve günleri bir kenara itiyorsanız her şeyi göze alıyorsunuz demektir.

her şeyi göze alıp gözlerinizi kapatıp,
hayatınızın için de parçaları değiştirdiğinizde
bedeninizin bunu kabul etmesi için
dua edersiniz sadece.

hayat o an, anlık bir kararı size verir.
anlık olan her şey sonrasın da uzun bir geceye ite bilir sizi.
uçsuzdur ve öngörülerinizi karmaşık bir hale getirir.
sarsıcı bir andır bazen.
bazen bir sarhoşluk halidir de yine de sarhoş olamazsınız.bazen kadıköy de uçan bir martı kadar özgürlüktür de bazen sadece boğulmakta olan bir balıktan farksızdır o andan sonrası.

anlık davranmayın demiyorum,
ama sonrasında sakın susmayın.
kendinizi düşünmezseniz eğer
hiç bir şeyin anlamı kalmaz.
sadece bunun farkında olun...







9 Mayıs 2014 Cuma

varsa bir biranız, bende içerim

sadece bir kaç cümle yazıp yine silecektim yazı oldu. 


yazı yazabilmek için ne gerekir bilmiyorum ama canım çok sıkılıyor.
sanırım tanrı benimle dalga geçiyor.

dünyanın başka bir noktasına bir varış bir hayalden çok
eylemsiz bekleyişimizin bize olan bir hediyesi.

tüm buralardan gitmek..
bir süre kafamı dinleyip fotoğraflamak
kafamı bulanıklığını atmak için yapabileceğim en mantıklı şey.
bana şuan bu fotoğraf makinesinden başka iyi gelen
herhangi bir şey var demem zor olur.

önümde ki bir kaç hafta da
kalabalığın içinde koşuşturup duran bir ben var olacak,
bu kargaşada tek istediğim herkesin arasında kaybolmak.

varken yoksam
herkes için yok olmamın kimseye zararı dokunmaz sanırım.

dost dediğim bir kişinin yanında
bir zaman bile yeterdi.

fransız balkonu olması şartı koşmuyorum
olsa hiç fena olmaz.

bir kaç gündür sürekli yağmur yağıyor bu şehre
görmem gereken ne varsa belki yağmurdan
çıkıp bakmıyorum bile.

kendi başıma kaldığım kısa zamanlar da
yağan yağmurun ardındakileri çekiyorum.
hiç kimse onları çektiğimin farkına bile varmıyor
hesap vermek zorunda değilim ve kafam rahat.
onları tanımam gerekmiyor
onları durdurmam ve konuşmam gerekmiyor
yoldan geçiyor olmaları ne kadar güzel raslantı
makinem adına.

sevdiğiniz bir şeyle uğraşırken içinde bulunduğun durumu düşünmen bile gerekmiyor. seni düşünen veya düşünmesini dilediğin kimseyi düşünmüyorsun. devamlı bir fotoğraf çekme zorunluluğu hissedip devam ediyorsun.

sanırım en büyük zaferin o an da oluyor. -hayatın sana sunamadıklarını sunan- uğraşında sana dokunan ve kafanı kurcalayan kimsenin olması nasıl bir zaferdir

yalnızlık bir zafer midir peki
kendinden uzaklaşmak keyif midir
yoksa Kadıköy sokaklarında açtığın bir bira mıdır keyif?
keyif harbi bir dostun kelimelerini kucaklamakta mı gizlidir
bir parça para mıdır?
bir sokak köpeği bile bir keyiftir bazen
mazgallarda, sokaklarda, kaldırımlarda yağan yağmurlar mıdır

hayatta her şey içsiz güçsüzdür
sen ona ihtiyaç duyana kadar.
o zaman bu gece ihtiyaç duymaya içelim,
varsa bir biranız bende içerim.





7 Mayıs 2014 Çarşamba

hayat sadece bir fantezi

Korkularımdan ayrıldım o gün,
çünkü bana aklım konusunda
yardım edemedi.
hiç bir zaman sokulmadı yanıma,
anı yaşamak konusunda
farklı düşüncelerimiz vardı.
korkularım geleceği düşlerken
aklım şimdiye odaklanırdı,
ikisi arasında buluşmak
sanırım ideal olandı
yapmadım yada olmadı.

...

bir süre sonra
en yakınızda ki adamlar bile
deli olduğunuzu düşünmeye başlıyor.

uzun zaman boyunca
bazense tüm gün
hiçbir şeyin tatmin etmediği
hakkında bir şeyler konuşuluyor
kendi ufak odanızda.

aklınızı meşgul etmek için
aradığınız tüm metodlara
kendinizi kapatmanızı engelleyen
seçimleriniz oluyor,
devam ederken
neden devam ettiğinize ilişkin
bir sebep bulamıyorsunuz bu yüzden.

...

bazen hayatta sizin bulamadığınız
şeyleri göstermesi için biri vardır,
bu kişi çoğu zaman olmamıştır
yada çokça yanılmış olmalısınız
insanlardan yana
ve bir seçenek daha var
o da hiç bir şeyi yeteri kadar
umarsamadığınız hakkındadır.


insana kendi hakkında
düşünme anları tanır
bazı durumlar,
çoğu kez bir yıkımın hemen ardından.

bazı şeyleri hissedemezsin
bir süre sonra
gerçek dışı gibi gelir.
insanlar sürekli gülümsüyor
sürekli bir ileri noktası var
sizinde öyle ama bir süre sonra
hiçbir şey tatmin etmez
her şeye rağmen mutlu yüz
maskelerimizi geçirmiş halde bulursun kendini.

en yakınındakine zarar vermekle başlarsın,
kendi hayatını bırakıp
onun hayatına da sıçarsın.

ve hiçbir neden veremezsin ona.
ne şimdiki sorularına
ne sıradakilere.

...

mutsuzluk olağan bir duygu,
sahip olduğumu da kaybediyorum gibi bazen.

yaşarken hayat kolaydır
tabi eğer yolun nereye gittiğini biliyorsan.
kendini görmen gerekir
başkalarının gözlerinde.

hayat bir fantezidir
güneşi bile zincirleyebilmelisin.
seni yırtıp parçalayacaktır durmandan
hayat bunu ister.
rüzgarı yakala
ayak uydur,
bir gün tamamen parçalanacağız
bu yüzden bugünü yaşa
en iyi gün kadar umarsanırcasına
çünkü yarın,
elbet bir gün gelecek.



1 Mayıs 2014 Perşembe

Emin olman gereken tek şey asla emin olamayacağın

Kaç hayat yaşıyor
kaç kez ölüp
kaç kez doğuyoruz,
ölüm anın da
on dokuz gram kaybettiğimiz söylenir
on dokuz grama ne sığar?
ölüm çoğu defa anlık bir olay
belki bir kaç saniye
bir kaç saniyeye ne sığar?

ölüm anın da tüm hayatın
film şeridi gibi geçtiğine dair
bir laf vardır.
tüm o anları bir kareye sığdırmak
yıllarca geçen zamanın yapamadığını
tek bir anda yapabilmek,
boş geçen zamanlar
adına en fazla
bir utanç olabilir.

on dokuz gramı
henüz kaybederken
yaşadığımız zamanın ve anın
ne kadarı kalır
ne kadarı gider ?
sanırım bir kısmı hiç gidemez
bir kısmı arkada kalanları parçalar.

eğer arkada çok defa
kalsaydım,
sanırım kaybedecek çok fazla bir şeyim de kalmazdı.
ve o an insan,
hiç olmadığı kadar güçlü hissederken
bir o kadar güçsüz kalırdı sanırım.

....

''hayatla ilgi hiç bir şeyden
kesin emin olamıyorsun''
emin olman gereken
tek şey de emin olamayacağın
hakkın da bir şeylerdi.

anlatacak öykülerinin olması
seni ölümsüz kılardı belki,
yaptığın resimler gibi
öptüğün kadınlar
sikip attığın arkadaşların gibi.

...

madem kaçamıyorsun
on dokuz gramlık bir andan
aklını on dokuz yerinden terket!

her hangi bir değersiz bir şey gibi terket onları
yolda durmaktan daha kötüsü varsa
istemediğin yoldan gitmek sanırım.

belki bir an aklındaki her şeyi on dokuz yerinden terkedersin
hatta bunun için tanrıya dua ederken bulursun kendini.