Sayfalar

27 Nisan 2014 Pazar

Uyku sessizdir yağmurun tersine

Yorgun görünüyordu
ince uzun ve sadece seyrediyordu
yağan bir kaç damla yağmuru.
ne düşünüyordu
bilmek istiyordum.

bu dünyaya ait olmayan
bir yaşam formuydu.

uzun bir kürekle
kömürler atıyordu
havaya.

bazı gerçekleri vardı
muhtemelen diğerleri gibi
acıydı.
bir durak gibi
bekliyorlardı istasyonlarda,
bir durak gibi
bekliyordum bende.

kimi on dk beklerdi
kimi koşarak giderdi
hiç durmadan.

hepsinin de dudakları vardı
öpmek için.
sevgilileri vardı belki
belki evcil hayvanları
ve belki ölmek üzereydiler
belki hepsi bir yerlere geç kalıyorlardı.

tırnakları vardı uzun kısa
duvarları kazımıştı belki bazıları,
uçurtmaları vardı.
uzun saçları ıslaktı
belki bazıları ağlıyordu,
bir kısmı yağan yağmura saklıyordu
yaşlarını.

hepsinin diğerleri gibi bir yolculuğu vardı.
kimi yine geç kalıyordu
kimi yetişmek bile istemiyor
kimi sıkılmış
kimi ağlıyor
kimi paranoyak bir güdünün esiri oluyordu.

hiç birini düşünmek zorunda değildiniz
ve hep en az birini düşünmek zorundaydınız. 

26 Nisan 2014 Cumartesi

Saatler de yanılır

Bu sadece bir sigara ve o kadar da kötü olamaz gibi düşünüyorsun. sigara yakar gibi başlıyorsun derin ve sonunu göremediğin her hangi bir koridora. yolun sonu uçsuz gözükse de sağında ki ve solunda ki diğer yol ayrımları ve tabelalar seni durduruyor.

basit bir tabela ve sana seçenek sunuyor. devam etmeyip durduğunda hiç bir şey yapmamış oluyorsun. ne kadar yorgun veya kafası dağılmış olmanın hiç bir önemi yok.

durduğum anda, neyin var gibi soruları kabul etmiyorum artık. bir yolculuğa çıktığımda kimlerin takip ettiğine bakmayı bile önemli bulmuyorum. o yanımda kimi buluyorsam devam ediyorum sadece. belki bu yüzden artık bencil olduğumu düşünüyorlar. sebeplerim olabileceği kimsenin aklına bile gelmiyor.

lunaparkları sevmiyor olabilirsiniz, ama sanırım gitmek zorundasınız. lunaparka gidebilecek paranız bile olmayabilir ama lunaparklara gitmek zorundasınız.

bu sadece bir sigara, bir taraflarınıza zarar verirler hani. iki parmağın arasında sadece sigara. bazı geceler daha fazlası. belki sadece bunun için bile kavga ederiz. bu sadece sokaktan aldığım bir sigara. sadece sigara. belki bir gün bunun için bir kaç laf yerim. belki bunun için bile sessizliğe gömülürüm.

hani olur ya bir gün sadece bir sigara dediğim her şey için bir şaplak yerim....................................................................................................................................................................................




gerçek şu ki bazen zamanı ıskalıyoruz
bazen sıkıyoruz avucumuzda
bazen üzgünüz
bazen zamana geç kalıyoruz da
bazen belki de en kötüsü gibi ikimizde sarhoşuz ama farkında bile değiliz.


25 Nisan 2014 Cuma

İstasyon

Karanlık
ve aydınlık
koridorlar.
her an
farklı bir koridoru
andırırdı.

gece olduğunda
karanlık sokaklarda yürürken
soğuk cildini felç etmek için
bir yol arıyordun.

...

istasyondaydım,
kendimi sakınmak için
sigara yakmıştım sadece.

dizlerin zayıf
vücudun titriyor
bakışların sabit
sadece içine
gömülüp beklerken
bakıyordun.

yoğun duygular
taşıyordu
aralıksız esen
rüzgardan.

...

kendini bulmayı deniyorsun
nerede olduğun hakkında hiç bir fikrin yok
hareket edebilmek için çabalıyorsun.
bazen aklında ki bir yoğunluk
tüm çabana çivi çakıp
vücudunu sabitliyor
sanırım öyle anlardandı.

bazen bir işkenceye
muhtaç kalırsın,
olduğun ve olman gereken şey her neyse
ona ulaşmak adına.

bazen bir işkenceye
bağımlı kalırsın,
vücudunun tüm tutukluğunu
kırmak adına.

...

bazen tüm o işkence şekilleri
yolun kesiştiği bir koridorda
bazense son bir istasyon yolculuğu
kadar mesefelerde
tek bir tadımlık
tek bir an bırakır
zayıf ve titreyen
ifadelerine..



22 Nisan 2014 Salı

Ölü Zaman

Anlatmak istediğim
o kadar
şeyin yanında,
anlatıcak tek bir kişi
bulamadığım
zamanlar
oldu.

ve bazen
öyle kalabalıktım ki
nasıl kimseyi bulamadığıma
şaşırır haldeydim.

sarfettiğim kelimeler
yaşadığım zamanı
bir hiç haline
getirmek,

garip bir gayretti.

onlara dur
bile demiyordum artık.

ne içimde şevk
kılıyorlardı,
ne de yaşadığımı
hissettiren bir acı
bahşediyorlardı bana.

kendinizden
koparıp dağıtıyordunuz
zamana.

bir zaman sonra,
kendinizi bile
tanıyamayacaktınız
eğer olmanızı istedikleri
kişi olmayı deneseydiniz.

ya farklı anları yaşıyoruz
ya da birbirimizin anlarını
sadece öldürüyoruz.

düşerken ne kadar
kaldırmak istesem de,
ne kadar olağan hayatımı
yaşayıp
olağan hayatlarını
özgür kılsam da
sonunda
bir tek ben,
her anı düşüren
ve bitiren adam
olarak anılıyorum.

17 Nisan 2014 Perşembe

Yürümek Hiç Bu Kadar Yorucu Olmamıştı

Hayat değişiyor
zaman değişiyor
bitiyor,
bazen zaman
her şeye rağmen
sona eriyor.

ne bir başlangıç
ne de bir bitiş
cümlesi için
vakit var.

kendimi anlatmaya
kalksaydım
her halde hiç bir anlamı kalmazdı.
sanırım çözülmüş bir bulmaca
hiç bir ilgi çekmezdi.

aldırmazlığın sonunda
tamamen bir vakit kaybı yatar.

bazı anlar öldüğünü varsayıyorsun,
nefes aldığının farkına bile varmıyorsun
nefes almanın bir anlamı olabildiğine inanmak dahi zor hani.

her hangi bir yola dahil olmak
bir seçimi zorunlu kılıyor,
o yolu istesen de
yolun da yaptığı seçimler var.
kimseden hayatıma dahil olmasını
yada kalmasını istemedim,
ne gidenler
ne de kalanlar
tamamen yaşayabiliyor.

....

kafamın için de onlarca
müzik çalarken,
yorulmamak mümkün bile değil.

eğer kafanız rahatlığa teslim olamıyorsa
hiç bir şeye koşamıyorsunuz
ve yürümek, hiç bu kadar yorucu olmamıştı.


16 Nisan 2014 Çarşamba

bir şekilde ölecektik


Koltuğun üzerinde üç gün önce öldürülmüş ceset gibi yatar halde buldum kendimi. ceset gibi öylece uzandığını düşün. tüm her şeyi bir kenara bırakıp sadece boşlukta bir ceset düşün. bu kendimi ilk buluşum falan değil. çoğu defa randevulaşır gibi, ölüyümdür sanki. kilometrelerce yol katedebilecek bir düşüncede tek bir adım atmak bile büyük gelir o anlar.

nefesim odanın içinde yankılanıyordu. ve tek çevrem bir iki oda kadardı. yıllar gibi gelirdi geçen bir kaç saniye.. sahte ve yalnız olduğun hissiyatına kapılıyordun.

bazen dokunduğun ve gördüğün tüm her şey hissiz kalıyordu. belki bir kaç yanlışın arasında doğruyu bile göremiyordun, hiç o kadar sarhoş olmamıştım ve hep o kadar sarhoştum aslında.

yanlış olanlar her zaman hayatının odak noktası olup doğrularını bile köreltmeyi başarmışlardı. hep yanlış yoldum, karşımda duran hep yanlış yoldu. ve insan bir zaman diliminde anca bu kadar şanslı görünüp dibi görebilirdi.

zamanı bir araba gibi sürekli sürüyordum. ve bazı anlar hayata dönüş yolu yok gibi gelirdi. hayatın oyununa bak diyip hiç bir zaman elindeki zarların hepsini atamadım. ne dibi görme riskini aldım ne martı olmayı.

bazen kafanla bir anlaşma yapıyordun. kendi inanmak ve yapmak istemediğin şeylere beynini zorbalıyordun ve bir süre sonra ruhuna ait olmayan her şey sanki seninmiş gibi yapabiliyordun. bir insan yalanlarına inanıyordu, ve evet garip ama kendi yalanlarına.

her şeyini kaybetme fikri korkutucu geliyordu. ama ne şimdi ne de sonrasında özgür kılamıyordun bedenini.

yaralar korkularını içerden beslerken görmezden gelirdim. her an bir son sefer gibi gelirdi önceleri, her anın son bir sefer halinin aldığı o anlarda hayat daha yaşanılırdı. şiddetin ve korkunun damarlarını kemirmesinin verdiği tat bir yerden sonra varlığını yokluğa çeviriyordu çünkü onu kaybediyordum. gerçek korku için gerçekten titremelisiniz.

bazı anlar geri dönüşü olmayan bir yoldasın ve sürüyorsun.
hiç bir durak noktası olmadan.
durakları aradığın her noktada
baştan start alıp hiç bir yere varamadığının farkına varıyorsun.

9 Nisan 2014 Çarşamba

Kendi bir dakikanız etrafınızdakilerin bir dakikalarına yaklaştığında -uçuyoz biz-.



Bir kaç gündür 'sessiz sakin' duruyorum öylece. bir şeyleri anlamlandırmayı deniyor, yinede kayboluyordum. bakmak, görmek ve yaşamak istediğiniz hiç bir an aynı anda bulunmuyordu sanki. bir şekilde susturuldum. eminim tanrı bir yerlerden gülümsüyor olmalı bana.

Yapacaklarım ve yapmam gerekenler arasında garip bir döngünün içine hapsoldum. ve an garibi yapmanız gerekenleri bu kadar karışık bir akıl içerisinde bile yapmak zorundasınız. sanki sessizliğe gömülüyorduk diri diri. odamın uzun pencerelerini açıp fransız balkonundan dışarıya bakıyorum uzunca bir süre. sonra sigara da bitiyor, akşam olup hava kararınca içeriye bir soğuk sızıyor biraz kendime geliyorum.

Bazen öyle rüyalar görüyorum ki uyandığımda bir sigara yakmaktan fazlası gelmiyor elimden. bu kadar çok rüya görürken öğlen oluyor daha sabahın farkına bile varamadan. sanırım benim uykuyla bir sorunum yok; uyanmakla bir sorunum var, uyanasım yok.

Bazen her kimseniz, o kişi kimsenin hoşuna gitmiyor. bazen kendimin hoşuna bile gitmiyorum. farklı bir şeyler yapmadım ya da garip sözler vermedim. ama kimse sizi görmek istediğinin dışında olan diğer rüyalarla bir tutamıyor. öyle veya böyle bir süre sonra nefret ettiği veya tiksindiği biri haline geliyorsunuz.

Daha ne kadar böyle devam edebilir derken bir an geliyor hiç tanımadığınız veya tanıdık gelen bir başka ruh halinde uyanıyorsunuz.

Sanırım kendi bir dakikanız etrafınızdakilerin bir dakikalarına yaklaştığında uçuşuyoruz.

Tüm olay bu. 

5 Nisan 2014 Cumartesi

Ayrıca aklınızda bulunsun; '-git- denince kimse küsmez'

Aklına kapılar açıyorlar
yüzlerine bile bakmıyorsun.
yüzlerce kelime saçıp
duyulmayı bekliyorlar
hiç biri aklında kayda geçmiyor.

ne zamandır bu kadar umursamaz oldum,
hatırlamıyorum.

bileklerin kuş kanadı
kırıldı kırılacak.
seni hayatın büyük salonuna alıyorlar,
sigaranı yakmıyorsun.
yakmak için ne tek bir neden
ne de tek bir fırsat görmüyorsun.

bir keresinde eski bir sevgilim,
'sana baktığımda tek gördüğüm bir boşluk' demişti.
ondan sonra bir süre -boşluktaydım-
en azından bunun farkındaydım artık.
ve yine bazen bir boşluk gibi kalıyorum,
hem de hiç yalnız değilken.

baktığın yerler, düşüncelerin
hepsi sessiz siyah.
nereye baksan orası suskun
nereye baksan orası buruk.

kadehlerinde şampuan köpükleri,
kulaklarında şarkıcısı bilinmeyen şarkıların
ritim tıkırtıları.

her yer kadın
başka bir kadın
bir kadın daha
bir şeyler anlat onlara
ama sakın beni anlatma.
ben ritimlere denk
duvarları kazıyorum tırnaklarımla,
huzursuzluğuma kömürler atıyorum.
bunun bir nedeni yok.

nedenin olsun.
ayaklarını ısıtsınlar
mevsim önemli değil,
dudakların kızarsın
cennetçil bir ruh kadehlerine eşlik etsin.

ayrıca aklınızda bulunsun;
'-git- denince kimse küsmez'

4 Nisan 2014 Cuma

Düşmeden önce ki son uyarı yine en fazla -bir şarkının başıyla sonu arasında geçen zaman kadar-







Bazen atışmış ya da sökülmüş bir parça gibi kalıyordum kendimden. nereye ve neye ait olduğum ve nereye gideceğim üzerine bir takım sorular soruyordum kendime. öyle çok içime kapanıyordum ki kendimi ararken. ve bunu yaptığınızda kimsenin sezinlememesi gerekiyordu.

Dönüyorduk dünyanın etrafında, şehirler ve sokak kaldırımlarını adımlıyorduk sıradaki arayışlar ve hayat projelerine dair. kimi zaman sonsuz bir düşüş içindeydik gibi gelirdi, sonsuz bira akan musluklardan sonsuz sarhoşluğa boğuluyordum. bir sonraki adımım yine kendi düşüncelerim arasında kayboluyordu. yaptıklarım yapacaklarımın belirtisi olması gerekirken yine farklı yollar arayışına giriyordum.

Bir şeylere tutunmanız fısıldanmıştı sanki herkese, bir şeye bağlanmak ve sadece ona tutkun olmaksa bana fazlasıyla zor gelirdi. hayatla benim aramda uçsuz bir çekişme içindeyim, kendimi hep böyle görüyordum.

Şimdiye kadar yaşadığımız her ilklerin hayaletleri dolaşıyordu sokaklarda. öpüşmeler, sevişmeler, işler, koşuşturmacalar üzerine bir takım hayaletler. hiç birini unutmuyordun ve yaşadığın her an hiç birini yeteri kadar anımsamıyordun. onlar bilinçaltında ki garip hissiyatlar olarak birikiyorlardı.

Seni kendinden fazla kimse fazla sevmeyecekti, seni gülümseten şeyler diğerlerinin sana imrendiği tarafıydı. bu hep böyleydi. herkes uzun süren yaşam tarzlarına imreniyordu, yeni başlayan herşeye sonsuzluk gözüyle bakıp kopabileceğini düşünmek bile geçmiyordu akıllarından.

İnsan kendine kaldığında geçmişini düşünmek için fırsatlar yakalıyor zaman adına. kendine kaldığında artık yok olmuş o hayatları bir an yanında görüyordun. hepsi bir şarkının başlangıç ve sonu kadar bir zamanda geçip gidiyordu zihninden.

Bazen olaylar damarlarını yarmaya başlıyor. ve hayatta bir adım bile dışarıya atamadığın binlerce adımla tam o anda dışarıya çıkmaya gücün oluyor. garip birer uyarıcı hap gibi etkili.

Ve bazen sertçe düşersin, düşmeden önce ki son uyarı yine en fazla bir şarkının başıyla sonu arasında geçen zaman kadar olur.

İnsaları yeteri kadar bilmek her zaman kolaydır. anlaşılmaz ve bilinmez olan, bizim onlarda gördüklerimizin dışına asla çıkamayacaklarına kendimizi inandırmaktır. sanki bizden ve beraber yaptığımız yaşam biçimlerinden asla sıyrılıp kopmayacakmışız gibi gelir.

ve koparız.

Bazen aramak için çok geçtir gibi gelir. sabahı bekleriz günaydın demek için.
Bazen merhaba demek için çok geçtir gibi gelir. bir sonraki tesadüfü bekleriz tekrar görmek için.
Bazen öpmek ve sevişmek için çok geçtir. ve bir sonraki diye bir şey yoktur.
Bazen her şey için çok geç olduğunda mükemmel bir gün yerine mükemmel gün cenazesi vardır.
Umutlarını astıkları ağaçlar.

Tabi böyle bir ağaç mümkünse.

3 Nisan 2014 Perşembe

Bazı Anlar Sürüklenirsin -o kadar-

Bazı anlar
sanki 

herşeyin
mutlak bir güçle
bastırılabiliceğine
inanır bir ruh.

hiç uyarmadan 
elini tutar,
'aç gözlerini' diye 
bir fısıltı bastırır.
o andan sonra
hiçbir şey de aynı
kalmaz.

kendine
denk,
ve sadece
kendi
için hazırlanmış
bir ruha
inanmak gibi

anlar.
bulutların altında 
sürükleniyoruz sanki,
varılacak yerler 
bilinmiyor.

...

lakin böyle
hissettiği
bir günde,
birşey keşfetti.
minicik şeylerin,
sıradan bir
gülümsemenin bile,
karanlığı uzaklaştırdığını.
naçizane aşkların,
nezaketin,
mutlak güç 

olduğu
hakkında
bir şeyler.


keza
ödün koptuğunda
seni yüreklendiren

şeylerden,
gülümsemelerden 
bahsetti tekrar tekrar.
bunu nerden mi anladım?
bolca gülümsüyordu.
ve bütün gece bundan
bahsetti,
gülümsedi.

...

zamanlamalarımız
kapalıdır 
uzakken yakın hissettiklerimize.


ruh için
ağrı kesiciler,
zaman kavramında 
garip duraksama 
anları yaratıyordu

...

sigara orada,
o anda yanmaya başlıyor.
yağmur yağıyor
bir içki var yanında.
bir barda açılan 

radyo kanalında
denk geldiği,
melodisini
aklına kazıyıp,
içtiği bir gece.
ve sonra 

sıradan bir kül tabakasını
dolduracak kadar
biriktiriyor
külleri.

gece boyu
morali
bozuk,
ve açıklaması
zor bir zamanda
o kadın
bara doğru
birkaç adım
attı.

küllerden yapılma
gri bir perdelerin
arkasında
yanmış
bir kaç
kelime gibi
tutuyordu
kendini
kadına karşı.
ve dumanlar
yükseliyordu
kafadan.
yavaştan
dumanlar
kaplıyordu
ölmüş
sabahı.

hey aşk,
siktirip git!
dedi kedi kendine.
beyni, 
onun
tehlikeli
olduğunu
söylüyor.
midesi
bulunmaz
olduğunu.
sigarası
sönmeden
ateşiyle
diğerini
yakıyordu.

bir an
bara doğru
geldi.
ve birden
tanıdı onu.
küllerden
doğan
somurtkan
bir öpücük,
tüm mevsimleri
alıp götürecektir
yanında
ve öylede oldu.

ama bazen
dumanlar
burda
kalacak
gibi oluyor.


oysa bazı
anlar
sonsuz olmalıydı.

1 Nisan 2014 Salı

Bir korku verir sessizlik, insana dair

  • Duruyordu.
  • ben sigara içiyordum.
  • ben sigara içerken
  • o karşımda duruyordu.
  • o benden habersiz duruyorken 
  • ben sigara içiyordum,
  • sigara için.

kendi üzerinde bir çaresiz çocuk gibi
büyüdük aniden.
gemilerimize dalgalar geldi, 
kimi zaman çok sert
rüzgarlı ve fırtınalı bir İstanbul 
gibi karanlıklar geçti. 

gürültülü kahkahaları 
ne herkes yaşar
ne de herkes yaşatabilir,
zamanla oluşan bir şey de değildir
birden oluverir.
içine akar, 
fırtınalı geçen bir sokak gibi
yağmur gibi.
bir yandan içini boşaltır
bir yandan doldurur.
vücudunda hissedersin
dudaklarında
gözlerinde
teninde 
havada..

bazen kemiklerinde frenler hissedersin
gökyüzünde bir başka silüet,
ince kabuklarda çatlaklar
boyadan dökülen lekeler
soymaya çalışırken 
kendi içinde bir çıplaklık hissiyatı.

çarpışmaktan,
aklını kaybedip 
dişlerini beton zemine gömmekten korkarken; 
korkuların, başkalarının korkuları olmaya başlar.
ve asıl korkmayanın sen olduğunu 
anladığında her şey çok geçtir.
çok geçten daha kötü bir şey yoktur.
korku karşındakine yayılır
dört duvarlık bir yaşam alanında
hapis hayatı yaşarsın.

hava solumak için fazla ağırdır.
bedenin güçsüz,
ifadelerin donuk
kelimelerin yırtık
cümlelerin ucu açık.

dudakları kurumuş
çizgisi kaybolmuş bir yolda
yağmurlar yağıyor gecenin karanlığına
nefes almak bile zor
düşünmek sadece -bir an-
filmin sonrası yok.
yüzündeki gülümsemeler parça parça
hiç bir an diyerine ait değil,
hayata bak..
garip.

bir korku verir sessizlik insana
geceler öyle sessiz
uyku tulumları gibi tek kişilik uykular;
insan nasıl konuşur ki kendisiyle
epeyce yaklaşmışım
duyuyorum
anlatamıyorum...

Sanırım canım sıkılıyor

Televizyonda nihat doğan vardı.
o kim diyeceksiniz,
amele.
zaman geçse ne değişir bilmiyorum,
o yüzden insanların ruhu
değişmedikten sonra
şimdi de aynı şey olarak
kalmaya devam
ederler,
nihatlar gibi.

...

'çay var mı?'
çok canım sıkılıyor lan
ne yapacağımı bilmediğim gibi
artık bir süre sonrasını
hayal edemiyorum.
ne olacaksa olsun artık
diye başlayan düşüncenin
ilk sorusu.
sanırım debelenmeyi kesip
bir an önce çay koymaya
başlamamız gerek.
ve ben çay sevmem
ama çayın koyulduğu yerde
hep bir kalabalık vardır.

kalabalığı sevmesen bile
içinde kaybolabilirsin.
çok istersen
görünmez bile olabilirsin.

...

bazı günler olmaz,
hani bazı hatunlar için
ekip çalışmış abi dersin ya hani
işte bazı günler için
hiç kimse çalışmaz sanki.

bizde öyle günlerde
iki tek atıyoruz.

zippo seslerini öyle çok duyuyoruz ki bazen.
bir yerden sonra melodi gibi geliyor.

bugün öyle bir gün.

...

zeytin yağlı dolma sever misiniz?
bayılırım.
ben kendim sarıp sarmalanıyorum bazen,
akşamdan oluyor genelde.

...

prensip olarak insan sevmeyen tipler
yok değil,
prensip olarak mı bilmem
neyi sevdiğini
kimi sevdiğini bilmeyenleri
bile tanıdım.
en garibi de
herkesin sevdiği
ama kendini sevemeyen tiplerdi.

...

bir şeyler
ne zaman bitse
pat bir şarkı çalıyor.
bittiği yer yalnızlık olur

sanırım yalnızlıktan bahsediyoruz,
yalnız kalmaktan korkarken
bir yandan bu durum
garip bir huzur verir.
yalnızlıktan bahsediyorsak
parmak izi gibi keskin bir marjinallik ve
ukala bir sohbeti olmalı.
yoksa inanın
fazlasıyla sıkıcı
bir film.
böyle bir muhabbet gemisinde
dilinizi tuttun,
yada ukala bir sohbet edinin.