Sayfalar

26 Eylül 2013 Perşembe

Bir -kül tabakası- kadar bir an

Bazı anlar
sanki
herşeyin
mutlak
bir güçle
bastırılabiliceğine
inanır
bir ruh.

kendine
denk,
ve sadece
kendi
için hazırlanmış
bir ruha
inanmak gibi.

lakin
böyle
hissettiği
bir günde
o birşey
keşfetti.
minicik
şeylerin,
sıradan bir
gülümsemenin
bile
karanlığı
uzaklaştırdığını.
naçizane
aşkların,
nezaketin,
mutlak güç
olduğunu
hakkında
bir şeyler.

keza
ödün koptuğunda
seni yüreklendiren şey,
bir gülümseme
kadar basitti
aslında.

sigara orada,
o anda yanmaya
başlıyor.
yağmur yağıyor
bir bomonti
var yanında.
bir barda
açılan radyo
kanalında
denk geldiği,
melodisini
aklına kazıyıp,
içtiği bir
gece
ve sonra
sıradan
bir kül tabakasını
dolduracak
kadar
biriktiriyor
külleri.

gece boyu
morali
bozuk,
ve açıklaması
zor bir zamanda
o kadın
bara doğru
birkaç adım
attı.

küllerden yapılma
gri bir perdelerin
arkasında
yanmış
bir kaç
kelime gibi
tutuyordu
kendini
kadına karşı.
ve dumanlar
yükseliyordu
kafadan.
yavaştan
dumanlar
kaplıyordu
ölmüş
sabaha
doğru.

hey aşk,
siktirip git!
dedi kedi kendine.
beyni,
onun
tehlikeli
olduğunu
söylüyor.
midesi
bulunmaz
olduğunu.
sigarası
sönmeden
ateşiyle
diğerini
yakıyordu.

bir an
bara doğru
geldi.
ve birden
tanıdı onu.
küllerden
doğan
somurtkan
bir öpücük,
tüm mevsimleri
alıp götürecektir
yanında
ve öylede oldu.

ama bazen
dumanlar
burda
kalacak
gibi oluyor.

oysa
       bugün
       sonsuz olmalıydı...

19 Eylül 2013 Perşembe

-Sıradan-

Bir dünya 
içerisinde 
"cinayet" 
sebebi 
olabilecek
bir "cümle"nin, 
diğer 
bir dünya 
için
"yaşatma ve koruma" 
sebebi 
olabileceğini 
ayan beyan 
görmek,
işte bunlar 
yaşamışlıktır.

bazen 
koşullar 
uygunken bile
yaşamışlığının
farkınına varmaz
hayatın içinde
yaşıyor olan
birey.

bazen 
farkına 
vardığı 
şeyler,
beton bir
şehre çıkar,
betondan
kadınlara ve adamlara,
gri martılara
uçsuz merdivenlere
kaybedenlerin sokağına
ve lambasız 
bi sokağa.

bazenler 
can sıkarlar. 
tekrarlanan
herşey 
sıkar zaten. 
ve akla 
bi soru gelir;
tekrarlanmayan
şeyler 
ne kadar
kalıcı olabilir ki?
peki 
bir tablo
kaç farklı
şekilde
hissedilebilir?
her ısırık
aynı 
hazzı mı
verir ki?
ya da
her öpüşme?

bir
bilgenin de
dediği gibi;
''zincirlerimizden
başka
kaybedeceğimiz
birşey
yok''

sıradan
olanı 
yaşadığın 
müddetçe
kaybedensin
sen.

11 Eylül 2013 Çarşamba

O -an-

Ölü güneşler doğuyordu.
geçen her akşam da,
yağan her yağmurda,
gözlerini kafamın içine hapsetti.

öyle garip bir sarhoşluk vardı.
geceleri çalan bir şarkının içinde,
ruhunu hissedip
gülümsediği bir anın içine hapsediyordum kendimi.
şarkının kaçkez tekrarladığını hatırlayamıyordum,
ne kadar içtiğimi
ve ne kadar ayık kalabildiğimi
hatırlayamıyordum.

anılar, sanki bir kaç saniye ötesine aittiler.
çalan bir şarkı
bir köşedeki daktilom
bir fotoğraf
ve bıraktığı üç kız çocuğu.

hepsinin yüzünde ondan kalan bir ruh,
bir bakış ve gülümseme.
nasıl gülümsediğini...
öyle bağlayıcı bir şeydi ki,
öyle tutkulu...

kısa bir zamanda, oldukça bağlayıcıydı.
hafızamı da onu bıraktığım yerde bıraktı,
ellerini son tuttuğum yerde
gözlerini sonsuz karanlığa adadığı o anda,
gece olup uzandığımda
şuan da değildim hiçbir zaman.
ve son bulmayacaktı tüm bu akıl oyunları...

mezarına toprak atarken
geçen saniyeler de toprağı kazıyordu aklım..
sanki tekrar ulaşabilirmiş gibi.
tırnaklarımın arasında kirli toprak birikintisi,
kazıyordum durmadan
kazıyordum anılarını
koparıyordum kendimi şu andan...

başımı çevirdim bir saniye,
üç kız bana bakıp ağlıyorlardı.
kendi fırtınamın içinde,
bir de onların gözyaşlarıyla yalpalıyordum...

oysa bir süre sonra anlıcaktım,
bir sonraki güne
günaydın dememin tek nedeni olarak sunulmuşlardı
ondan bana kalan üç güzel kız çocuğu....




10 Eylül 2013 Salı

Kadın&Erkek Olduğunla Kalmak

Gece vardı,
karanlığın
gölgesi.
onlar olmasa
bir günün
bitip
bir diğerinin
başladığını
anlayamazdım.

insan
herşeyi
anlatamıyor.
zaten
kelimelerin
yetebildiğini
söylemekte
kimse için
doğru
olamazdı.
ama eylemler
yeterli
olurdu.

geçen
bir zamandan
daha yeterli.

mesela
insan,
bazen
ne kadar
sıkıldığını
ve neyi
aradığını
bildiği
halde
bunu
unutur.
bazen de
unutmak
adına
içer.

ifade
edemediğinde,
o şey
daha çarpıcı
bir hal alır.

geçen
zamansa
susturulan
o ifadeyi bile
öldürür.

bir süre
sonra
biraz sıkılırsın
herşeyden.
konuşmamak
paylaşmamak
sıkıcılığa
neden olur.

ve herşeyi
unutmak
adına
veya
bunlardan
kaçmak
adına içer
insan.

şüphesiz
buda bizi
tekrar kelimelerin
yetersizliğine
getirir.
sonuç;
dünyanın bizi duymayışıydı.

dünya
bir sahne,
ama roller
bazen yanlış
oynanır
veya baştan
yanlış
dağıtılmıştır.
kadın ve
erkek adına
yanlış tesadüfler
ve yanlış
bir
durak hali.

bu oyunda
gecenin
sonunda
bir sigara
yakılıp
bir bira açılmışsa
şayet,
kadın hatalarını
sevimli hale
getirememiş
ve kadın
olduğuyla
kalmıştır
sadece.

ve eğer
erkekte
böyle bir
geceye
adım atmışsa
bira şişeleri
altında,
o da
erkek
olduğuyla
kalır sadece...