gökyüzü yine beton, hava soğuk,
bir adam lacivert ceket. yürüyor, adımları birbirinin refleksi. rasgele bir durakta rasgele bir otobüse binmek, kaybolmanın paylaşımıydı onun adına. bir kaç ay sonrası ve öncesi arasında bir zaman da yaşıyordu.
kendini kendi yapan, neysem oyum dediği fikirleri vardı. tartışmaktan kaçmadı hiç bir zaman, anlaşılamamaktan korkuyordu. öyle ki korkularını yutardı, nefessiz kaldığını görürdüm bazen. uzun süre koşmak gibiydi zamanı.
'merhaba, ben duyulmayan adam.'
derdi bakışları.
olduğun ana yapışıp kalıyor ayaklarının altı. duyuyor ve hissediyor musun diyordu, her gece aynı kadına, aynı barda aynı yerde aynı mesafede. dudakları değmiyordu, sadece bir şeyler fısıldıyordu -'İrlanda kızılı kıvırcık saçlı bir kızım olsun istiyorum.'-... hoşuna gidecek türden, saçma da olsa dinlerlerdi onu.
anlatman
söylemem gereken ne varsa yasaklandı dedi bir gün aynı yerde.
anlamak ve anlaşılmak üzerine yudumladık o gün biraları.
anlaşılmayı bu kadar istemek için,
bunu gerçekten hak etmiş olman şarttı.
biri tarafından sana bahşedilmeliydi,
anlıyordum.
hakkında şiirler yazılabilecek bir kahvaltı
hayal ediyorum dedi,
devamını duymamıştım.
akşam ona eşlik ettim,
bir dost olarak severdi beni.
eve vardığında
banyoda ki aynanın karşısında konuşuyordu
kimsin lan sen?
kimsin olum sen?
uğraşayım mı senle?
ha?
dedi ve ışığı kapattı.
bak dedi,
'huzur ayak sallamakta'
ayaklarını sallıyordu
gözleri dalgın biraz çakırkeyif.
'arayışlarımızı sonuçsuz kılan o şey
huzursuzluğumuza olan anlamsız
takıntımız olabilir mi?' dedim.
biraz durup,
'neden olmasın'. diye baktı.
bir yerde yazmayı unuttuğumuz cümleler
bir yerlerde koltuk aralarına tıkıştırılmış düşüncelerimiz var.
ve hepsi sadece bizimleyken her zaman anlamsızlar.
düşünce ve hisler
kalıplaşmış taşlar parçaları olmadılar
onlar bir yerlerde anlaşılmayı beklediler
son cümlesi buydu.
uyuduğunu görüyorum.
iyi geceler
dostum.
iyi
geceler.
bir adam lacivert ceket. yürüyor, adımları birbirinin refleksi. rasgele bir durakta rasgele bir otobüse binmek, kaybolmanın paylaşımıydı onun adına. bir kaç ay sonrası ve öncesi arasında bir zaman da yaşıyordu.
kendini kendi yapan, neysem oyum dediği fikirleri vardı. tartışmaktan kaçmadı hiç bir zaman, anlaşılamamaktan korkuyordu. öyle ki korkularını yutardı, nefessiz kaldığını görürdüm bazen. uzun süre koşmak gibiydi zamanı.
'merhaba, ben duyulmayan adam.'
derdi bakışları.
olduğun ana yapışıp kalıyor ayaklarının altı. duyuyor ve hissediyor musun diyordu, her gece aynı kadına, aynı barda aynı yerde aynı mesafede. dudakları değmiyordu, sadece bir şeyler fısıldıyordu -'İrlanda kızılı kıvırcık saçlı bir kızım olsun istiyorum.'-... hoşuna gidecek türden, saçma da olsa dinlerlerdi onu.
anlatman
söylemem gereken ne varsa yasaklandı dedi bir gün aynı yerde.
anlamak ve anlaşılmak üzerine yudumladık o gün biraları.
anlaşılmayı bu kadar istemek için,
bunu gerçekten hak etmiş olman şarttı.
biri tarafından sana bahşedilmeliydi,
anlıyordum.
hakkında şiirler yazılabilecek bir kahvaltı
hayal ediyorum dedi,
devamını duymamıştım.
akşam ona eşlik ettim,
bir dost olarak severdi beni.
eve vardığında
banyoda ki aynanın karşısında konuşuyordu
kimsin lan sen?
kimsin olum sen?
uğraşayım mı senle?
ha?
dedi ve ışığı kapattı.
bak dedi,
'huzur ayak sallamakta'
ayaklarını sallıyordu
gözleri dalgın biraz çakırkeyif.
'arayışlarımızı sonuçsuz kılan o şey
huzursuzluğumuza olan anlamsız
takıntımız olabilir mi?' dedim.
biraz durup,
'neden olmasın'. diye baktı.
bir yerde yazmayı unuttuğumuz cümleler
bir yerlerde koltuk aralarına tıkıştırılmış düşüncelerimiz var.
ve hepsi sadece bizimleyken her zaman anlamsızlar.
düşünce ve hisler
kalıplaşmış taşlar parçaları olmadılar
onlar bir yerlerde anlaşılmayı beklediler
son cümlesi buydu.
uyuduğunu görüyorum.
iyi geceler
dostum.
iyi
geceler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder