Acıdan zevk alacak kadar kafadan rahattım. ortası olmadı, gerekte yoktu. çekilen bir sigaraya olan ihtiyaç kadardı her şey. olmadı bir gün. ve bir gün daha. aslında saat hep sıfırdı, her an bir hayale uçusun hemen öncesi kadardı. bir an ne istiyorsan kadehini de ona kaldırıyordun. bir ara hepsinden vazgeçer gibi diğer bir izmaritin ateşiyle bir diğerini yakarken buldum kendimi canımı yaktıkça var oluyordum. kendimi buna inandırmıştım. hemde sırılsıklam.
bir çok bilinmeyeni yan yana getirmekten çok daha karışıktır bazı şeyler ve çarpıcı. hayatın çürütürken bedenini, suratına vuran rüzgarlar ölü derileri kaldırırken, yüzüne vurduğun su çapaklarını kaldırırken cildinden içi çürür bir bedenin. farkında olmak zaman alır, neyin iyi geldiğini ve neyin iyi gibi gözüktüğü arasında çok ufak hamleler vardır. görmek istediklerinle görünenin hep farklı olması gibi.
bende sokaklarda koşturur gibi yollara koyuldum.
bir yol vardı. sonra başka bir yolda daha. katedilen her asfalt etkilenir, çukurlar oluşur, çöker ve yıpranır. ve sonra yeni yollar yeni etkileri ve tepkilerini zorunlu kılar. böyle de oldu. ama ne zaman bir varış noktası aramak istesem tekrar bir başlangıç noktasına kaçıyorum. bir şeylerden kaçıyorsam eğer sanırım olduğum kişiden saptığımı hissettiğimden.
bir yazımda şunlardan bahsetmiştim:
kimse beni seçmedi.
bu yolda tamamen yalnız yürüyorum
kimseden bunu paylaşmasını da beklemem,
seçtiğim bir yol
kar kadar soğuk
bir martı gibi
özgür.
insan geceleri de kendine kalamıyorsa
direnci kalmıyor.
düşüncelerin limiti yok
mesafelerin yok
hayallerin yok
seçimlerin
hiç bir sınırı yok..
sigara kül tablasını
doldurana
gece sabaha
dönene kadar
sınır yok
düşünmelerde.
insanlar sana baktıklarında
yaşamadıklarını hissetsin.
bir seçim olmanın yanında
-seç-
...
ölüm
seni alana
kadar
-seç-
...
ta ki
ölüm
titreyene
kadar.
şimdilerde yine bir varış içindeyim.
sanırım iki şansım var,
ya varışı şavaş haline getireceğim
ya da her varışı bir başlangıca dönüştüreceğim.
öyle bir an da doğmuşuz ki,
sanki sadece ruhlarımızla sevişiyor
ve sadece bunun savaşını veriyorum.
bir çok bilinmeyeni yan yana getirmekten çok daha karışıktır bazı şeyler ve çarpıcı. hayatın çürütürken bedenini, suratına vuran rüzgarlar ölü derileri kaldırırken, yüzüne vurduğun su çapaklarını kaldırırken cildinden içi çürür bir bedenin. farkında olmak zaman alır, neyin iyi geldiğini ve neyin iyi gibi gözüktüğü arasında çok ufak hamleler vardır. görmek istediklerinle görünenin hep farklı olması gibi.
asla düşünmemek mi? yoksa her hamlede zamanı eskitmek mi?sanırım asla düşünmemek cazip geldi bana. belki aklım düşünmeyeceğim diye kitaplar yazdırdı bana
bende sokaklarda koşturur gibi yollara koyuldum.
bir yol vardı. sonra başka bir yolda daha. katedilen her asfalt etkilenir, çukurlar oluşur, çöker ve yıpranır. ve sonra yeni yollar yeni etkileri ve tepkilerini zorunlu kılar. böyle de oldu. ama ne zaman bir varış noktası aramak istesem tekrar bir başlangıç noktasına kaçıyorum. bir şeylerden kaçıyorsam eğer sanırım olduğum kişiden saptığımı hissettiğimden.
bir yazımda şunlardan bahsetmiştim:
kimse beni seçmedi.
bu yolda tamamen yalnız yürüyorum
kimseden bunu paylaşmasını da beklemem,
seçtiğim bir yol
kar kadar soğuk
bir martı gibi
özgür.
insan geceleri de kendine kalamıyorsa
direnci kalmıyor.
düşüncelerin limiti yok
mesafelerin yok
hayallerin yok
seçimlerin
hiç bir sınırı yok..
sigara kül tablasını
doldurana
gece sabaha
dönene kadar
sınır yok
düşünmelerde.
insanlar sana baktıklarında
yaşamadıklarını hissetsin.
bir seçim olmanın yanında
-seç-
...
ölüm
seni alana
kadar
...
ta ki
ölüm
titreyene
kadar.
şimdilerde yine bir varış içindeyim.
sanırım iki şansım var,
ya varışı şavaş haline getireceğim
ya da her varışı bir başlangıca dönüştüreceğim.
öyle bir an da doğmuşuz ki,
sanki sadece ruhlarımızla sevişiyor
ve sadece bunun savaşını veriyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder