Bazı anlar
sanki
herşeyin
mutlak bir güçle
bastırılabiliceğine
inanır bir ruh.
hiç uyarmadan
elini tutar,
'aç gözlerini' diye
bir fısıltı bastırır.
o andan sonra
hiçbir şey de aynı
kalmaz.
kendine
denk,
ve sadece
kendi
için hazırlanmış
bir ruha
inanmak gibi
anlar.
bulutların altında
sürükleniyoruz sanki,
varılacak yerler
bilinmiyor.
...
lakin böyle
hissettiği
bir günde,
birşey keşfetti.
minicik şeylerin,
sıradan bir
gülümsemenin bile,
karanlığı uzaklaştırdığını.
naçizane aşkların,
nezaketin,
mutlak güç
olduğu
hakkında
bir şeyler.
keza
ödün koptuğunda
seni yüreklendiren
şeylerden,
gülümsemelerden
bahsetti tekrar tekrar.
bunu nerden mi anladım?
bolca gülümsüyordu.
ve bütün gece bundan
bahsetti,
gülümsedi.
...
zamanlamalarımız
kapalıdır
uzakken yakın hissettiklerimize.
ruh için
ağrı kesiciler,
zaman kavramında
garip duraksama
anları yaratıyordu
...
sigara orada,
o anda yanmaya başlıyor.
yağmur yağıyor
bir içki var yanında.
bir barda açılan
radyo kanalında
denk geldiği,
melodisini
aklına kazıyıp,
içtiği bir gece.
ve sonra
sıradan bir kül tabakasını
dolduracak kadar
biriktiriyor
külleri.
gece boyu
morali
bozuk,
ve açıklaması
zor bir zamanda
o kadın
bara doğru
birkaç adım
attı.
küllerden yapılma
gri bir perdelerin
arkasında
yanmış
bir kaç
kelime gibi
tutuyordu
kendini
kadına karşı.
ve dumanlar
yükseliyordu
kafadan.
yavaştan
dumanlar
kaplıyordu
ölmüş
sabahı.
hey aşk,
siktirip git!
dedi kedi kendine.
beyni,
onun
tehlikeli
olduğunu
söylüyor.
midesi
bulunmaz
olduğunu.
sigarası
sönmeden
ateşiyle
diğerini
yakıyordu.
bir an
bara doğru
geldi.
ve birden
tanıdı onu.
küllerden
doğan
somurtkan
bir öpücük,
tüm mevsimleri
alıp götürecektir
yanında
ve öylede oldu.
ama bazen
dumanlar
burda
kalacak
gibi oluyor.
oysa bazı
anlar
sonsuz olmalıydı.
sanki
herşeyin
mutlak bir güçle
bastırılabiliceğine
inanır bir ruh.
hiç uyarmadan
elini tutar,
'aç gözlerini' diye
bir fısıltı bastırır.
o andan sonra
hiçbir şey de aynı
kalmaz.
kendine
denk,
ve sadece
kendi
için hazırlanmış
bir ruha
inanmak gibi
anlar.
bulutların altında
sürükleniyoruz sanki,
varılacak yerler
bilinmiyor.
...
lakin böyle
hissettiği
bir günde,
birşey keşfetti.
minicik şeylerin,
sıradan bir
gülümsemenin bile,
karanlığı uzaklaştırdığını.
naçizane aşkların,
nezaketin,
mutlak güç
olduğu
hakkında
bir şeyler.
keza
ödün koptuğunda
seni yüreklendiren
şeylerden,
gülümsemelerden
bahsetti tekrar tekrar.
bunu nerden mi anladım?
bolca gülümsüyordu.
ve bütün gece bundan
bahsetti,
gülümsedi.
...
zamanlamalarımız
kapalıdır
uzakken yakın hissettiklerimize.
ruh için
ağrı kesiciler,
zaman kavramında
garip duraksama
anları yaratıyordu
...
sigara orada,
o anda yanmaya başlıyor.
yağmur yağıyor
bir içki var yanında.
bir barda açılan
radyo kanalında
denk geldiği,
melodisini
aklına kazıyıp,
içtiği bir gece.
ve sonra
sıradan bir kül tabakasını
dolduracak kadar
biriktiriyor
külleri.
gece boyu
morali
bozuk,
ve açıklaması
zor bir zamanda
o kadın
bara doğru
birkaç adım
attı.
küllerden yapılma
gri bir perdelerin
arkasında
yanmış
bir kaç
kelime gibi
tutuyordu
kendini
kadına karşı.
ve dumanlar
yükseliyordu
kafadan.
yavaştan
dumanlar
kaplıyordu
ölmüş
sabahı.
hey aşk,
siktirip git!
dedi kedi kendine.
beyni,
onun
tehlikeli
olduğunu
söylüyor.
midesi
bulunmaz
olduğunu.
sigarası
sönmeden
ateşiyle
diğerini
yakıyordu.
bir an
bara doğru
geldi.
ve birden
tanıdı onu.
küllerden
doğan
somurtkan
bir öpücük,
tüm mevsimleri
alıp götürecektir
yanında
ve öylede oldu.
ama bazen
dumanlar
burda
kalacak
gibi oluyor.
oysa bazı
anlar
sonsuz olmalıydı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder