Ölü güneşler doğuyordu.
geçen her akşam da,
yağan her yağmurda,
gözlerini kafamın içine hapsetti.
öyle garip bir sarhoşluk vardı.
geceleri çalan bir şarkının içinde,
ruhunu hissedip
gülümsediği bir anın içine hapsediyordum kendimi.
şarkının kaçkez tekrarladığını hatırlayamıyordum,
ne kadar içtiğimi
ve ne kadar ayık kalabildiğimi
hatırlayamıyordum.
anılar, sanki bir kaç saniye ötesine aittiler.
çalan bir şarkı
bir köşedeki daktilom
bir fotoğraf
ve bıraktığı üç kız çocuğu.
hepsinin yüzünde ondan kalan bir ruh,
bir bakış ve gülümseme.
nasıl gülümsediğini...
öyle bağlayıcı bir şeydi ki,
öyle tutkulu...
kısa bir zamanda, oldukça bağlayıcıydı.
hafızamı da onu bıraktığım yerde bıraktı,
ellerini son tuttuğum yerde
gözlerini sonsuz karanlığa adadığı o anda,
gece olup uzandığımda
şuan da değildim hiçbir zaman.
ve son bulmayacaktı tüm bu akıl oyunları...
mezarına toprak atarken
geçen saniyeler de toprağı kazıyordu aklım..
sanki tekrar ulaşabilirmiş gibi.
tırnaklarımın arasında kirli toprak birikintisi,
kazıyordum durmadan
kazıyordum anılarını
koparıyordum kendimi şu andan...
başımı çevirdim bir saniye,
üç kız bana bakıp ağlıyorlardı.
kendi fırtınamın içinde,
bir de onların gözyaşlarıyla yalpalıyordum...
oysa bir süre sonra anlıcaktım,
bir sonraki güne
günaydın dememin tek nedeni olarak sunulmuşlardı
ondan bana kalan üç güzel kız çocuğu....
geçen her akşam da,
yağan her yağmurda,
gözlerini kafamın içine hapsetti.
öyle garip bir sarhoşluk vardı.
geceleri çalan bir şarkının içinde,
ruhunu hissedip
gülümsediği bir anın içine hapsediyordum kendimi.
şarkının kaçkez tekrarladığını hatırlayamıyordum,
ne kadar içtiğimi
ve ne kadar ayık kalabildiğimi
hatırlayamıyordum.
anılar, sanki bir kaç saniye ötesine aittiler.
çalan bir şarkı
bir köşedeki daktilom
bir fotoğraf
ve bıraktığı üç kız çocuğu.
hepsinin yüzünde ondan kalan bir ruh,
bir bakış ve gülümseme.
nasıl gülümsediğini...
öyle bağlayıcı bir şeydi ki,
öyle tutkulu...
kısa bir zamanda, oldukça bağlayıcıydı.
hafızamı da onu bıraktığım yerde bıraktı,
ellerini son tuttuğum yerde
gözlerini sonsuz karanlığa adadığı o anda,
gece olup uzandığımda
şuan da değildim hiçbir zaman.
ve son bulmayacaktı tüm bu akıl oyunları...
mezarına toprak atarken
geçen saniyeler de toprağı kazıyordu aklım..
sanki tekrar ulaşabilirmiş gibi.
tırnaklarımın arasında kirli toprak birikintisi,
kazıyordum durmadan
kazıyordum anılarını
koparıyordum kendimi şu andan...
başımı çevirdim bir saniye,
üç kız bana bakıp ağlıyorlardı.
kendi fırtınamın içinde,
bir de onların gözyaşlarıyla yalpalıyordum...
oysa bir süre sonra anlıcaktım,
bir sonraki güne
günaydın dememin tek nedeni olarak sunulmuşlardı
ondan bana kalan üç güzel kız çocuğu....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder